TR Doktor
Romatizmal Ağrılı Hastalıklarda Genel Tedavi İlkeleri Uzm. Dr. Mustafa Karakan Algoloji

Romatizmal Ağrılı Hastalıklarda Genel Tedavi İlkeleri

Yazar: Uzm. Dr. Mustafa Karakan









Romatizmal ağrılı hastalığı olan kişilerin bedenlerinde ciddi toksin yüklenmesi vardır. Bu toksin yüklenmesi, doku asiditesinde bir artışa neden olur. Doku asiditesi ise dokuların normal fizyolojik işlevlerini yerine getirirken zorlanmalara neden olacaktır. Bu durum bize ağrı olarak iletilmektedir. Toksik maddelerin uzaklaştırılmasında nöralterapi, ozonterapi gibi tamamlayıcı tedaviler yanında beslenme düzenlenmesi, gıda duyarlılıklarının tedavisi mutlaka gerekir. Doku asiditesinin artması ilk bulgusunu kaslarda ve eklemlerde vermektedir. Çünkü kaslar güç harcadığında çok oksijen kullanır ve metabolik artıklar fazla olur, doku asiditesini bu atıklarla daha da arttırırlar. Bu durumda kas kasılması için gerekli alkali iyonlar asiditenin düzenlenmesi için kullanılacağından bölgede bir bozukluk meydana gelir. Bu durum ani durumda kramplar, geç durumda  kas tutulması olarak kendini gösterir. Biz bu kramp ve kas tutulmalarına aldırmadan devam edersek, ağrı kesicilerle geçmeyen hatta uykuda devam eden ağrılarla başbaşa kalırız.

Romatizmal ağrılı hastaların semptomatik ve kalıcı korunma tedavileri uzun bir süreci kapsar. Bu nedenle tedaviyi sadece hekim değil, hastanın da tedavisini aktif olarak uygulaması ve katılması gerekmektedir. 
Tanısı konmuş, ilerlemiş durumdaki romatizmal hastalıklarda klasikleşmiş tedavi modelleri mevcuttur.

Alevlenme dönemlerinde eklemlerin stabilize edilerek dinlendirilmesi sağlanır. Bu dönemde istense de egzersizler yapılamaz. Alevlenme dönemi dindirildiğinde eklemlerin çalıştırılmasında yarar vardır. Günlük egzersizlerin yanı sıra hastanın kendini fazla yormayacak şekilde (20-30 dk) açık havada yürümesi yarar sağlar. Eklemlerdeki şişme ve enflamasyon ilerlemişse kortizonlardan yararlanılabilir, daha ileri safhalarda ve hastalığın alevlenme durumlarında immün sistemi baskılayıcı ilaç tedavileri kullanılır. Ancak yan etkileri nedeni ile kortizonun uzun süreli verilmesi doğru değildir. Diger immunsupresif ilaçların kullanımı da uzun dönemde kimyasal ilaç nedeniyle çeşitli sorunlara yol açmaktadır. 

Romatizmal hastalıkların, tanısı ve tedavisi, bir çok bilinmezlerle dolu olması dolayısı ile oldukça zordur. Klasik Medikal tedaviler, hastalığın ortadan kaldırılmasına hizmet etmemektedir. En sık şikayet ise ağrıdır.
Ağrı, vücudumuzun yardım istemekte kullandığı “imdat” sesidir. Bedenimizde bazı şeylerin yolunda gitmediğini bize bildirir.
 Ağrıyı, iyi yorumlamazsak, nedenini ortaya çıkartmaya çalışmazsak tedavi etmemiz de zorlaşır. Başlangıçta hafif ağrı durumlarında, basit ağrı kesicilerle geçiştirebiliriz. Ama nedeni ortadan kaldırmadan ağrıya neden olan yaşam biçiminde değişiklik yapmazsak, ilerde daha güçlü ağrı kesiler kullanmak zorunda kalırız. Ağrı kesicilerle ağrıyı gecici dindirmek gerekir ancak mutlaka neden araştırılmalı, ortaya çıkarılmalı ve tedavi edilmelidir.
Örnekleyecek olursak, ağrıyı bedeninizin ağlama sesi olarak algılayalım. Bir bebek düşünelim: Konuşuyor anlatıyor ancak bizim dilimizi bilmediği için, biz onu , o da bizi anlamıyor. Altına kakasını yaptıgı zaman ağlıyor (ağrı), biz bunu anlamaz yada görmezden gelirsek (basit ağrı kesci verirsek), bir süre susar ama birazdan daha şiddetli ağlamaya başlar, siz yine altını değiştirmez onu oyalayacak başka yollar bulursanız (güçlü ağrı kesiciler) biraz daha ağlamasını kesersiniz. Ancak bir süre sonra bebek tekrar ağlamaya başlar bu defa altı pişik düzeyinde yanmaya başlamıştır. Bu kez oyalamalar (ağrı kesiciler) fayda etmez. Ama siz bebeğin altına değiştirmemeye kararlıysanız bebeğin ağzına bir tokat vurursunuz (kortizon-immünsüpresif tedaviler) bebek neye uğradığını şaşırarak susar ve bekler. Bir süre sonra bebeğin altını bakarsınız ki cildi pişik olmuş hatta yanmış ( laboratuvar ve radyolojik bulgular). İşte bedeninizi bir bebeği anlamaya çalışır gibi düşünerek, tedavi etmek gerekir. 

Vücudumuzun ağlama sesi olan ağrıyı susturmak yerine nedeni bulup ortaya çıkarmak ve bunlara yönelik tedaviler planlanmalıdır. Ağrı kesiciler, kortizon ve immünsupresif ilaçlar gbi baskılamalar geçici tedaviler sağlar. Romatizmal ağrıları olan kişilerin mutlaka yaşam biçimi değişikliklerine ihtiyaç vardır, bedenlerinde birikmiş olan toksinlerin uzaklaştırılması ve yeni yoksin girişlerinin önlenmesi gerekmektedir.
Romatizmal ağrıların temelinde yatan şey dokularımızın toksin yükünün yani asiditenin  artmış olmasıdır. Asidik bir vücut hastalıkları kendine çeken güçlü bir mıknatıstır. Bu nedenle vücudun asidite değerini olması gereken seviyede tutmak, sağlıklı olmak için atılabilecek en büyük, en önemli adımlardan biridir. Artmış asiditeden kurtulmak, aşağıda sıralanan mekanizmalara olumlu yönde yapılacak müdahale ile olacaktır.
1-   
 Toksinlerin Bedenimize Girmesinin Önlenmesi 
Gıdalarla alınan asidik ve kimyasal katkı maddelerinden, gereksiz kimyasal madde kullanımlarından, siğara, temizlik maddeleri gibi soluma yoluyla vücuda giren ağır metal zararlılarından uzak durmak. 
2-   
 Bedenimize Giren Toksinlerin Dokulara Ulaşmadan, Zararsız Hale Getirilmesi
Bedenimize gıda yoluyla giren zararlılardan, sindirim sistemimizde yer alan mide asiditesi ve tüm sindirim sisteminde yer alan yararlı mikroplar(flora) vücudumuza girmesini önleyerek bariyer oluşturur.  Bu bariyerin güçlü olması sağlanmalıdır. 
3-  
  Dokularımızda Metabolizma ile Oluşan Atıkların Taşınarak Uzaklaştırılması
Bedenimizin her yerinde oluşan metabolizma atıklarının, oluştugu dokulardan alınarak, zararsız hale getirileceği organlara taşınması gerekmektedir. Bu görevi tüm vücudumuzu saran lenf sistemi gerçekleştirmektedir. Bu sistemde oluşabilecek aksamalar, dokudan toksinlerin taşınmasında yetersizlik oluşturarak, sorunlara yol açacaktır. Bu sistemin iyi çalışması fiziksel hareketlilikle olacaktır.
4-   
 Dokulardaki Metabolitlerin Zararsız Hale Getirilerek Atılması
Dokularda oluşan metabolitlerin büyük bir kısmı, lenf sistemi içinde metabolize edilerek zararsız hale getirilmesi sağlanır. Kalan işlenmemiş zararlı metobolik atıklar metabolizmayı sağlayacak organlarda (Karaciğer, böbrek, akciğer, safra kesesi, pankreas, cilt) işlemlere tabi tutularak atılacak hale getirilir. Bu organlarda işlenen toksinler solunum, sindirim, idrar, ter yoluyla vücuttan uzaklaştırılmaktadır.

Yukardaki maddeleri gözden geçirerek bu toksin yükümüzün nasıl azaltacağına ayrıntılı olarak bakalım.
1-    TOKSİNLERİN BEDENİMİZE GİRMESİNİN ÖNLENMESİ: 
Bedenimizin korunmasında temel koşul alkali beslenme yolunun seçilmesidir. Vücudumuzun değişik organlarının pH değeri, söz konusu organların fonksiyonlarına göre değişiklik gösterirken, hücre, doku ve organlarımıza oksijen, su ve diğer besinleri taşımak ve atıkları boşaltmak için aracılık eden kanımızın ideal pH değeri 7,365 olarak ifade edilir ve 7,35 – 7,45 aralığı genel anlamda sağlıklı olarak değerlendirilir. 
Bu seviyenin altı ve üstü vücutta türlü rahatsızlık ve hastalık oluşumuna uygun bir ortam olduğu anlamına gelir. pH 7,0 seviyesini nötr olarak kabul edersek 7’nin altındaki değerler asidik, 7’nin üstündeki değerler de alkali olarak adlandırılır. Sağlıklı bir beden için kanımızın pH değeri 7,35 – 7,45 aralıgında yani hafif alkali olması gerektiğini söyleyebiliriz. 
Vücut, yaşam için kanın pH değerini sabit tutmak zorundadır. Bunu sağlamak için öncelikli olarak kandaki alkali minarellerini kullanır. Yeterli olmazsa, kemik, kıkırdak, kaslarda (kalsiyum, mağnezyum) depolanmış alkali minarelleri kullanmak zorunda kalır. Dokularda yani özellikle bağ dokusunda bunu yeterince yapamaz hale geldiğinde bağ dokusunda bir asidite gelişmeye başlar. Bunun önlenmesinde temel gereksinim, alkali gıdalarla beslenmenin desteklenmesidir. Sağlığımızı korumak için, gıdalarımızın yüzde 75’inin alkali ve yüzde 25’inin asit oluşumunu destekleyen türde olması önerilir. Tedaviye destek amaçlı beslenmede ise bu oranın yüzde 80-90 alkali, yüzde 10-20 asit şeklinde olması gerekir." 
Peki, alkali ve asidik gıdaları nasıl ayırt edebiliriz? Bu soruya cevabı şöyle verilebilir; 

• Yeşil taze ve çiğ sebzeler, bezelye, fasulyeler, katkısız baharatlar, çiğ kalın kabuklu kuruyemişler ve çiğ çekirdekler gibi besinler ALKALİ ortam oluşumunu destekler. 

• İstenmeyen asidik ortam oluşumunu destekleyen gıdalar ise et, balık, kümes hayvanları, yumurta, tahıllar ve bakliyat olarak özetlenebilir."
Asidik bir vücut, hastalıkları kendine çeken güçlü bir “mıknatıs” gibidir. Yediğimiz, içtiğimiz her şey vücudumuzun pH seviyesini etkilediği için “alkali ortam sağlıklı bir bedenin anahtarıdır” denilebilir. 
Aşağıda vereceğim listeler vücudunun pH seviyesini ayarlamaya ve dengede tutmaya çalışan kişiler için bir rehber olabilir. 
Listeler hazırlanırken pH seviyeleri 0-14 aralığında dikkate alınmış ve 7’nin altı pH derecesine sahip olanlar ASİDİK (düşük oksijenli) ve 7’nin üstü pH derecesine sahip olanlar da ALKALİ ortamı destekleyenler olarak gruplanmıştır.
Listeleri geçmeden önce gıdaların vücudumuzun asit/alkali dengesi üzerindeki etkileri konusunda bilinçlenmenin, beslenmemizi dengelememiz açısından, oldukça önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmak ve tabloları kullanırken faydalı olacağını düşündüğüm bir bilgiyi paylaşmak isterim.
Bir gıdanın vücutta asidik ya da alkali ortam oluşturma potansiyeli, gıdanın kendisinin sahip olduğu pH değeri ile ilgili değildir.
Örneğin;  limon çok asidik bir meyve olmasına rağmen sindirim sonucu ortaya çıkardığı üretim vücut için alkali bir ortam oluşumunu destekler. Bu yüzden de limon, kendisi asidik olmasına rağmen vücut için, alkali ortam oluşturan bir meyvedir.
Benzer biçimde, hemen hemen tüm et ürünleri sindirim öncesi alkali yapıda olmalarına rağmen, sindirim sonunda ortaya çıkan asidik kalıntılar, vücutta asidik bir ortam oluşumunu desteklediği için aşağıdaki tablolarda asidik gıdalar bölümünde karşınıza çıkacaklardır."
NOT: Aşağıdaki sebzelerin bolca ve 45 derece üzerinde hiçbir işlem görmemiş şekilde tüketilmeleri önerilmektedir.

Vücudu ALKALİ yönde destekleyen SEBZELER: 
• Balkabağı     • Biberler     • Brokoli     • Brüksel lahanası     • Hardal yaprakları     • Havuç   
• Her tür yeşillendirilmiş filiz (buğday çimi, arpa çimi, ay çekirdeği filizi vb)      • Ispanak     • Kabak
• Karnabahar    • Kereviz Sapı     • Kıvırcık lahana     • Kuşkonmaz      • Lahana      • Pancar     • Pazı 
• Patlıcan      • Salatalık      • Sarımsak      • Soğan      • Su teresi       • Şalgam     • Tatlı patates
• Yaban havucu     • Yeşil kıvırcık salata (her tür)     • Yeşil otlar (maydanoz, dereotu, nane, fesleğen, ısırgan otu vb)

Vücudu ALKALİ yönde destekleyen MEYVELER: 
• Armut      • Domates       • Dutsu meyveler (frambuaz, böğürtlen vb)       • Elma       • Greyfurt 
• Hurma      • Karpuz          • Kavun         • Kayısı         • Kiraz       • Kivi        • Kuru incir   • Kuru üzüm 
• Kuş üzümü     • Limon     • Mandalina     • Misket limonu      • Muz       • Nektarin      • Portakal 
• Şeftali      • Üzüm       • Vişne

Vücudu ALKALİ yönde destekleyen PROTEİNLİ GIDALAR: 
• Çiğ badem       • Çiğ -kavrulmamış- ay çekirdeği       • Çiğ -kavrulmamış- balkabağı çekirdekleri 
• Çiğ -kavrulmamış- kabak çekirdeği      • Darı        • Filizlendirilmiş çekirdekler (ay çekirdeği gibi)
• Kestane      • Keten tohumu

Vücudu ALKALİ yönde destekleyen DİĞER GIDALAR: 
• Alkali iyonize su     • Arı poleni     • Bitkisel çaylar     • Buğday çimi suyu      • Elma sirkesi
• Her tür hindiba      • Hindistan cevizi yağı       • Doğal maden suyu       • Doğal probiyotikler
• Yeşil çay      • Taze sıkılmış yeşil sebze ve meyve suları (Sulandırarak)

Vücudu ALKALİ yönde destekleyen TATLANDIRICILAR: 
• Stevia (Stevya)       • Çiğ Agave Şurubu
Vücudu ALKALİ yönde destekleyen BAHARAT ve SOSLAR: 
• Acı kırmızı biber      • Himalaya veya Okyanus tuzu      • Hardal     • Her tür ot (kekik, nane vb)
• İsot      • Köri       • Tarçın      • Zencefil

VÜCUDUN ASİDİK OLMASINA NEDEN OLAN GIDALAR: 
(Dikkatli tüketilmeleri önerilmektedir!) 
Vücudu ASİDİK yönde destekleyen YAĞLAR: 
• Fıstık yağı     • Hamur işleri için özel yağlar     • Keten tohumu yağı     • Susam yağı              • Zeytinyağı

Vücudun ASİDİK yöne kaymasına neden olan MEYVELER: 
• Erik            • Kızılcık        • Kuru erikler

Vücudun ASİDİK yöne kaymasına neden olan TAHIL ve UNLAR: 
• İşlenmiş arpa         • Her tür pirinç      • Her tür yulaf     • İşlenmiş buğday/beyaz un
• İşlenmiş kara buğday      • işlenmiş kepek

Vücudun ASİDİK yöne kaymasına neden olan SÜT ve SÜT ÜRÜNLERİ: 
• Dondurma     • Her tür peynir      • Süt      • Tereyağ

Vücudun ASİDİK yöne kaymasına neden olan KURUYEMİŞ ve YAN ÜRÜNLERİ: 
• Ceviz     • Tahin     • Yer fıstığı      • Yer fıstığı ezmesi

Vücudun ASİDİK yöne kaymasına neden olan HAYVANSAL PROTEİNLER: 
• Dana eti      • Her tür av eti     • Her tür balık     • Hindi      • Kuzu eti      • Sakatat
• Sığır eti       • Tavuk       • Tuzlanarak kurutulmuş etler (pastırma gibi)

Vücudun ASİDİK yöne kaymasına neden olan BAKLİYAT türü gıdalar: 
• Bezelye      • Kuru fasulye    • Mercimek     • Nohut   • Siyah fasulye    • Soya fasulyesi

Vücudun ASİDİK yöne kaymasına neden olan diğer ürünler: 
• Her tür kimyasal koruyucu    • İlaçlar     • Her tür tarım ilaçları

2-BEDENİMİZE GİREN TOKSİNLERİN DOKULARA ULAŞMADAN, ZARARSIZ HALE GETİRİLMESİ
Bedenimize gıda yoluyla alınan zararlılar, sindirim sistemimizde yer alan salgılar (mide asiditesi, sindirim enzimleri) ve yararlı mikroplar(flora) sayesinde vücudumuza zararsız hale getirilir. Barsaklarımız çevreyle en geniş temas sağlayan organımızdır, bu haliyle hem iç hem de dış organ statüsünde değerlendirilmelidir. Örneğin; deri yüzeyi 2 m², akcigerlerin yüzey alanı 100 m² dolayındayken, barsaklarımızın yüzey alanı 500 m² ‘dir. Böylece barsaklarımız, dış ortam ile iç organlarımız arasında bir bariyer oluşturmaktadır. Barsak bariyerimizin en önemli bölümünü barsak floramız(yararlı bakteriler) oluşturmaktadır. Barsak florasının yaklaşık sayısı (1014), tüm vücudumuzdaki canlı hücrelerimizden (1013) daha fazladır. Barsak florası bariyeri, ağızdan başlayarak çıkıma(anüs) kadar tüm bölümlerde, farklı tip ve yogunlukta, bir denge halinde bulunmaktadır. Barsak florası; gıdalarla direk temasın önlenmesi, barsak mukoza hücrelerinin iyi beslenmesi, korunması,  bağışıklık sisteminin dengelenmesi ve vitamin üretimi gibi çok önemli işlevleri üstlenmektedir. Sağlıklı bir yaşam için bu bariyerin, dengede olması en önemli unsurlardandır.
Gıdalar yoluyla aldığımız, kimyasal gıda katkıları, yapay gübreler, tarım ilaçları (peptisidler), ilaç kimyasalları ve agır metaller, vücut salgıları ve sağlıklı barsak florası tarafından zararsız hale getirilmeye çalışılır. Bu yeterince gerçekleştrilemezse, zararlı maddeler emilerek vücudumuza girer. Barsak florası, barsak mukozasının gıdalarla ve zararlı maddelerle direk temasını önleyerek, gereksiz mukazal immün sistem uyarılmalarını önler. Bu gereksiz immün sistem uyarılmaları yeterince önlenemez ise önce gıda duyarlılığı gelişir, devam eden uyarılar; sindirim, solunum sistemi(burun, akciğer) ve ciltte alerjilere yol açar. İmmün sistem uyarıları devam edecek olursa, immün sistem kaynaklı hastalıklara, özellikle de romatizmal ağrılı hastalıklara yol açar.
3-DOKULARIMIZDA METABOLİZMA İLE OLUŞAN ATIKLARIN TAŞINARAK UZAKLAŞTIRILMASI
Bedenimizin her yerinde oluşan metabolizma atıklarının, oluştugu dokulardan alınarak, zararsız hale getirileceği organlara taşınması gerekmektedir. Bu görevi tüm vücudumuzu saran lenf sistemi ve toplardamar sistemimiz gerçekleştirmektedir. Bu sistemde oluşabilecek aksamalar, dokulardan toksinlerin taşınmasında yetersizlik oluşturarak, sorunlara yol açacaktır. Metabolizma atıklarının taşınması içinde kanın asit-baz dengesini etkilemeyecek hale getirilmesi gerekmektedir. Lenfatik sistem bu zararlı metabolitlerin azaltılmasında, yokedilmesinde ve taşınmasında görev alır. Taşınması geçiken veya gerçekleşmeyen metabolitler dokuda çeşitli bozukluklara neden olur. Bu bozuklukların başında kas tutulmaları ve kramplarıdır. Kas hareketleri ile çıtırtı seslerinin gelmesi dokuda metabolitlerin taşınamadığının bir göstergesidir. Metabolitlerin taşınamaması durumunda, bulundukları dokuda alkali iyonlarla(kalsiyum) zararsız hale getirilmeleri gerekmektedir. Bu, uzun dönemde vücutta kalsiyum eksikliklerine neden olacak, durdurulmazsa osteoporoz gibi metabolik hastalıklara yol açacaktır. Bu metabolitlerin aktif taşınması günlük yapılacak egzersiz programları, masaj, sıcak-soguk duş tedavileri ile desteklenebilmektedir. Bu tedavi uygulamaları fizik tedavi uygulamaları ve kaplıca (hidroterapi) tedavileri ile desteklenmektedir.

4-DOKULARDAKİ METABOLİTLERİN ZARARSIZ HALE GETİRİLEREK ATILMASI
Dokularda oluşan metabolitlerin büyük bir kısmı, lenf sistemi içinde işleme tabi tutularak zararsız hale getirilir. Kalan işlenmemiş zararlı metobolik atıklar, metabolizmayı sağlayacak organlarda (Karaciğer, böbrek, akciğer, safra kesesi, pankreas, cilt) işlemlere tabi tutularak atılacak hale getirilir. Bu organlarda işlenen toksinler solunum, sindirim, idrar, ter yoluyla vücuttan uzaklaştırılmaktadır. Toksinlerin atılması işlemine detoksifikasyon denir. Bunun için bu organların düzenli çalışması, bunun için de alkali bir doku, vücut ortamı gereklidir. Bunu sağlayacak yine alkali beslenme rejimleri ile desteklenmesidir. Detoksifikasyon organlarının kanlanmasının yeterli olması, bu organların iş yükünü arttırıcı durumlardan uzak durulması gerekmektedir. En iyi şartlarda bile, detoksifikasyon organlarının belli bir kapasitesi vardır; örneğin, karaciğer saatte 7 gr alkolü detoksifiye ederken, börek günlük 20 mmol düzeyinde asitin vucuttan atlımını sağlayabilmektedir. Bu kapasitelerin üzerinde, metabolit zararlı atıkların vücutta birikmesi durumunda organlarımız, zararlı maddelere maruz kalarak çeşitli rahatsızlıklara neden olacaktır. Vücutta zararlı toksinlerin birikmeye başlaması sürekli bir immün sistem uyarısı ile enflamasyona neden olacaktır Bu enflamasyon sonucunda romatizmal hastalıklar, kronik ağrı sendromları, kronik yorgunluk sendromu ve migren hatta kansere kadar giden hastalıklara yol açacaktır.
Zararlı toksinler, vücudumuzda birikme düzeyine göre, hafif kas tutulmaları ve kramplardan ağır romatizmal ağrılı eklem hastalıklarına kadar birçok rahatsızlığa neden olmaktadır. Bu nedenle, romatizmal hastalıklarla mücadele ederken, immün sistem baskılayıcı tedaviler en sona bırakılmalı, vücudumuzun bu toksinlerden arındırılması yöntemleri, hastalığın her döneminde kullanılmalıdır. Toksinlerden vücudumuzun temizlenmesi işlemine detoksifikasyon denilmektedir. Detoksifikasyon işlemi yukarda bahsi geçen tüm aşamaları kapsayacak şekilde olmalıdır.
Detoksifikasyonda; 
1- Toksik maddelerin tespit edilerek uzak durulması (gıda duyarlılığı olan besinlerden uzak durma ve alkali beslenme önerileri)
2- Alınan gıdalardaki zararlılardan korunması için barsak florasının normal dengede tutulması, (probiyotik, preabiyotik destek, barsak maya mantarı ile mücadele)
3- Lenfatik ve kan dolaşımın kaliteli sağlanabilmesi için günlük egzersiz programları ve uyarı tedavileri (fizik tedavi uygulamaları, kaplıca, sempatik bloklar)
4- Detoksifikasyon organlarının iyi çalışmasının sağlanması için uyarılar verilmesi (refleks tedaviler, organ uyarı nokta injeksiyonları, medikal destek,) 
yapılacak temel uygulamalar olmalıdır..

Uzm. Dr. Mustafa Karakan İsimli Yazarın Diğer Yazıları


Trdoktor; blog sayfasıdır. Trdoktor blog sayfası üzerinde doktorların yazdığı makale ve videoları görünütleyebilirsiniz.