Çocuklar belli gelişim evrelerinde inatçı, kuralları çiğneyen, durdan-sustan anlamayan, başına buyruk hareket eden bir kişilik sergileyerek anne babaları zor durumda bırakırlar.
İlk kritik dönem “birinci yaş dönemi”dir. Çocuk bir yaşından sonra yani yürüme ve konuşma becerisi kazandıktan sonra inatçı davranışlar göstermeye başlar. Anne babanın dediğinin tersini yapmaktan ve kuralları çiğnemekten zevk alır gibidir. Anne, “Yapma!” dedikçe inadına istenmeyen davranışı tekrarlar.
İstenmeyen davranışları tekrarlayan bir çocuğun amacı sizi kızdırmak ve çileden çıkarmak değildir. Niyeti koyduğunuz kuralın veya istemediğiniz davranışın ne kadar önemli olduğunu test etmektir. Siz aynı olumsuz davranışa aynı tepkiyi gösterdikçe ve bundan taviz vermedikçe gerçeği kabûllenip sınırları zorlamaz.
Çocuğun isteklerine ve davranışlarına sınır koymanın gereği
Çocuk ben merkezci bir kişiliğe sahiptir. Haz ilkesine göre hareket eder, herkesin ona hizmet etmesini ve her isteğinin yerine getirilmesini ister. Yoktan anlamaz, isteğinin geri çevrilmesinden veya ertelenmesinden hoşlanmaz. Eğer istediği gerçekte ihtiyacı olan bir şeyse ve temini de mümkün ise, anne baba çocuğu fazla üzmeden ihtiyacını yerine getirmelidir.
İstediği şey para ve zaman yönünden temini zor ve çocuk için de gereksiz ise sebebini açıklayarak istediği şeyi temin edemeyeceğinizi anlatmanız gerekir. Buna rağmen isteğinin yerine getirilmesi için küser, ağlar, tepinir ve avazının çıktığı kadar bağırabilir. Anne baba oyuna gelip onu susturmak için isteğini yerine getirdiği zaman, çocuk ağlayarak veya tepinerek isteğine kavuşmayı öğrenir ve bunu kullanmaya başlar.
Kimi anne babalar çocuğun isteklerine ve davranışlarına sınır koymayı “baskı ile büyütme” olarak algılamakta; “çocuğum benim gibi baskı altında büyümesin” diye her isteğini yerine getirmekte, her yaramazlığına katlanmakta, farkında olmadan kural tanımayan şımarık bir çocuk yetiştirmektedir.
İkinci kritik dönem “2,5 yaş dönemi”dir. Kas, kemik ve sinir sistemi yönünden yani fizyolojik olarak hızlı bir gelişme gösterdiğinden uyum sağlamakta zorlanır. Dengesiz, kararsız, olumsuz, her şeye ‘Hayır!’ diyen isyancı bir kişilik sergiler. Psikolojik yönden de “bağımsızlık çabası” içindedir. Yardım istemez, her şeyi kendi başına yapmak ister; ancak anne ve babaya ihtiyacı olduğunun da farkındadır. Bu yüzden farklı kutuplar arasında gidip gelir. Aşırı hareketlilikten âni bir tembelliğe, ataklıktan utangaçlığa, sahiplenme duygusundan aldırmazlığa, inatçılıktan uysallığa, açlık çığlıklarından iştahsızlığa, tuvalete zor yetişmekten idrarını tutmaya kadar varan dengesizlikler gösterir. Bu dönemde anne ile çocuk arasında en sık çatışmalar tuvalet ve temizlik konusunda yaşanır. Anne babanın yapacağı en iyi şey bir seneden fazla sürmeyecek olan bu dönemde çocuktan sevgisini esirgememek ve sabretmektir.
Üçüncü kritik dönem “4 yaş dönemi”dir. Bu dönemde çocuk kendi başına buyruk, kafasına estiği gibi hareket eden, sağda solda dolaşan, çok konuşan, durmadan soru soran ancak cevabını dinleme sabrı göstermeyen, başladığı işi yarım bırakan maymun iştahlı bir çocuktur. Bununla beraber 2,5 yaş çocuğu kadar inatçı değildir.
Dördüncü kritik dönem “6 yaş dönemi”dir. İnatçı ve olumsuz davranışlarıyla sanki 2,5 yaş çocuğu geri gelmiş gibidir. Anne babalar 5 yaşındaki o uyumlu ve uzlaşmacı çocuğun nasıl olup da böyle zıt bir kişilik sergilediğine anlam veremezler. “Bu çocuğa ne oldu, birden huyu çok değişti?” derler.
Beşinci ve son kritik dönem “ergenliğe geçiş dönemi”dir. Çocuk 12-13 yaşlarında hızlı bir cinsiyet hormonları salgısına maruz kaldığından, bu hızlı değişime ayak uydurmakta zorlanır. Küçük şeyleri problem yapar, çabuk kızar, eleştiriye ve nasihate sert tepki verir. Fizikî görünümü aşırı önemser. Okul başarısında düşme görülür. Odası dağınık, duvarları posterlerle kaplıdır. Yüksek sesle müzik dinler. Verilen harçlığı azımsar. Modaya göre giyinme, saç uzatma ve marka takıntısı başlar. Bundan önceki kritik dönemleri anne babanın hoşgörü ve sabrı ile atlatan, sevildiğinden ve değer verildiğinden emin, özgüven duygusu gelişmiş çocuklar ergenliğe geçişi kolay atlatırlar.
“Hayır!” Demekle Disiplin Sağlanmaz
Çocuğun bir isteğine “Hayır” demeden önce iyi düşünmemiz gerekir. Eğer bu isteği gerekli ve haklı bir istek ise “Evet” demeniz büyüklüğünüze gölge düşürmez. Kurallar gerekli, anlaşılır ve mümkün mertebe az olmalıdır. Gereksiz konularda ve ayrıntılarda fazla kural ve yasaklama getirirseniz bir süre sonra çocuğunuza çok fazla “Hayır” demek zorunda kalırsınız. Bu da çocuğunuzda bağımsızlığının elinden alındığı, kendisine güvenilmediği ve her şeyi yanlış yaptığı duygusu ulandıracaktır.
Kurallara uymasını kolaylaştırmak için “Hayır” demek veya askere emir verir gibi kurala uymasını istemek yerine seçenek sunmak daha doğru bir yaklaşımdır. Yemekten önce çikolata veya şeker yemek isteyen çocuğa “Hayır, yemekten önce çikolata yemek yasak” demek yerine; kuralın sebebini açıkladıktan sonra ona bir seçme fırsatı verebilirsiniz: “Biliyorsun, yemekten önce çikolata yememen konusunda anlaşmıştık. Yemekten önce çikolata yersen iştahın kapanır, yemeğini yemek istemeyebilirsin. Eğer istersen çikolatanı saklayıp yemekten sonra yiyebilirsin.”
Duvarı karalayan çocuğa, “Duvarı kirletiyorsun, bırak o kalemi elinden!” demek yerine; “Duvarı çizersen duvar kirlenir, canın resim yapmak istiyorsa sana bir kağıt verebilirim veya duvara bir kağıt asabilirim” diyerek seçme şansı vermek “Hayır” demekten daha etkili ve daha az incitici olur. Bıçakla oynayan çocuğa: “Sana kaç defa bıçakla oynamayacaksın dedim, bırak o bıçağı elinden, şimdi bir yerini keseceksin,” dediğiniz zaman çocuğa bu yanlış davranışı beklediğinizi ima ederek onu aşağılamış olursunuz.
Çocuğa ne kadar çok “Hayır” derseniz onun inatçılığını körüklemiş size “Hayır” demesine zemin hazırlamış olursunuz. Bir şey yapmasını istediğimizde veya sınır koyduğumuzda sözlerimizi “Hayır” cevabı almayacağımız şekilde ayarlamamız gerekir. Eğer yemekte çocuğun tabağını kendi elimizle doldurup, “Tabağındakini bitirmeden masadan kalkmayacaksın” dersek büyük ihtimalle “Hayır, bu yemek çok, hepsini yemek istemiyorum” cevabını alırız. Böyle yapmak yerine “Herkes tabağına yiyeceği kadar yemek alabilir, ama aldığını da yesin lütfen” diyerek herkesi bağlayan bir kural koyabilirsiniz. “Sütünü iç” diye dayatmak yerine, “Sütünü cam bardakla mı yoksa fincanla mı içmek istersin” diye seçenek sunmak daha doğru olacaktır.
İnatçılığın Sebepleri ve Düzeltme Yolları
“Hayır” diyen çocuğu ceza ile korkutmayın, kimin güçlü olduğunu ispatlamak için zor kullanmayın. Bazen çocuk sizin sevginizi, sabrınızı, kendisine ne kadar katlanabildiğinizi denemek için “Hayır” diyerek inatlaşabilir. Sinirlenir, bağırıp çağırır ve hele ceza verirseniz “Haklıymışım, beni sevmiyorlar” diye düşünebilir.
İnatçılık yaptığı zaman neden böyle davrandığını sorun. İnat çoğu zaman çocuğun varlığını kabûl ettirme ve bağımsızlık isteğinden kaynaklanır. Gösterdiği sebep ne kadar saçma ve yersiz olursa olsun, sabırla dinleyin. Kendinizi çocuğun yerine koyun. Şüphelerini, kaygılarını ve korkularını anlamaya çalışın. Kızmadan, sabırla dinlediğinizi gördüğü zaman duygularını ifade etmeyi ve gerektiğinde kontrol etmeyi öğrenecektir.
Haklı istekleri yerine getirilmeyen bir çocuk inatçılık yaparak isteklerine kavuşmayı deneyebilir. İnatçılık bir hastalık sırasında ortaya çıkabilir. Anne babaya kızan çocuk gizli bir öç alma duygusuyla inatçılık yapabilir. Kardeş kıskançlığı, kardeşinin kendisinden daha fazla sevildiği kanaati inatçılığa yol açabilir.
İnadını fazla önemsediğimiz, kızdığımız veya üzüldüğümüz zaman çocuk inadı bize karşı bir silah olarak kullanabilir. Sabah kahvaltısına kalkmak istemeyen bir çocuğun tepesine dikilip “Haydi kalk çayın soğuyor” diye ısrar etmeye gerek yoktur. “Sen bilirsin, eğer kahvaltıya gelmezsen ayrıca senin için kahvaltı hazırlayamam, öğleye kadar aç kalırsın” diyerek seçimi ona bırakabiliriz. Bir veya iki saat sonra kalkıp kahvaltı istediğinde “Hayır, öğle yemeğine kadar aç kalmayı kendin seçtin, sana kahvaltı hazırlamak zorunda değilim” diyerek inadın da bir bedeli olduğunu öğretmiş olursunuz.
Kuralları belirlemede ve uygulamada aile üyeleri arasında uyum ve söz birliği olmalıdır. Babanın kızdığı bir davranışı anne gülerek karşılar veya “Çocuğun üstüne gitme” diyerek korumaya kalkarsa çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğrenemez. Aile büyükleri çocuk terbiyesine fazla müdahale ederek anne ve babanın işini zorlaştırmamalı. Çocuğu dilediği gibi eğitme öncelikle anne ve babanın hakkıdır. Büyükanne ve büyükbaba çoğu zaman torunları korumaları altına alarak şımartırlar. Çocuk cezadan kurtulmak veya bir isteğine kavuşmak için büyükbabayı ve büyükanneyi kullanır. Anne baba aile büyüklerini üzmeden çocuğu koruma altına alarak ve her isteklerini yerine getirerek şımartmamalarını istemeli; bunu çocukların evde olmadığı bir zamanda yapmalıdır.
Çocuğa isteklerini olumlu bir dille ifade etmesi hatırlatılmalı, haklı istekleri yerine getirilmelidir. Yerine getirilmeyen haksız ve zamansız isteklerin sebepleri açıklanmalı; bazı isteklere kavuşmak için hak etmesi, beklemesi ve sabretmesi gerektiği öğretilmelidir.
Trdoktor; blog sayfasıdır. Trdoktor blog sayfası üzerinde doktorların yazdığı makale ve videoları görünütleyebilirsiniz.